21 Mayıs 2016 Cumartesi

İSKENDER PALA OD

                             Tapduk Emreden Güzel Bir Kıssa

  Yazar Hakkında Kısa Bilgi





1958, Uşak doğumlu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni bitirdi (1979). Divan edebiyatı dalında doktor (1983), doçent (1993) ve profesör (1998) oldu. Divan edebiyatının halk kitlelerince yeniden sevilip anlaşılabilmesi için klasik şiirden ilham alan makaleler, denemeler, hikâyeler ve gazete yazıları yazdı. Düzenlediği Divan Edebiyatı seminerleri ve konferansları geniş kitleler tarafından takip edildi.
“Divan Şiirini Sevdiren Adam” olarak da tanınan İskender Pala, Türkiye Yazarlar Birliği Dil Ödülü’nü (1989), AKDTYK Türk Dil Kurumu Ödülü’nü (1990), Türkiye Yazarlar Birliği İnceleme Ödülü’nü (1996) aldı. Hemşehrileri tarafından “Uşak Halk Kahramanı” seçildi. Babil’de Ölüm İstanbul’da Aşk, Katre-i Matem ve Şah&Sultan adlı romanlarının baskıları yüz binlere ulaştı, pek çok ödül aldı. Türk Patent Enstitüsü tarafından marka ödülüne layık görüldü ve adı tescillendi. Evli ve üç çocuk babası olan Pala, halen Uşak Üniversitesi öğretim üyesidir.

İSKENDER PALA RÖPORTAJ SEÇMELER


Aşk bedeni nasıl kuşatır?


Bu, kalp ile zihnin örtüşmesidir. Kalbin, akla hakim olup oradan gözünüzü, kulağınızı, ihtiyatınızı kapladığı an aşk bütün genleri ve hücreleri kuşatmış demektir.

Gayret aşk'ın kardeşi olabilir mi?


Aşk, iki yönü olan bir gayrettir aslında. Sevgili için ve sevgi için gayret duymaktır. Sevgi için gayret, başkalarına sevgiliyi göstermemektir. Sevgili için ise, başkalarından sevgiliyi kıskanmaktır. Ve sevgili için bu gayret şefkatin ta kendisidir.

Niye, hep bu zamane aşkları küçümsenir?



Küçümsemiyorum, gerçek aşıkları bulduğumda da baştacı ediyorum. "Ben her bahar âşık olurum"u kabul etmiyorum. Her bahar ona âşık olduğum yerde onu beklerim, ona âşık olduğum anı her bahar yeniden çoğaltarak yaşarım diyorsa, o zaman tamam. Ama, her bahar planlanmış başka bir ilişkiyi aşktan saymam.

Aşk'a âşık olan da âşık mıdır?



Evet, Fuzuli mesela. O, aşkın bizatihi kendisine âşıktır. Âşıklık tekil olunca zihinde büyütülen sevgilinin illa ki mücessem, ete kemiğe bürünmüş bir varlık olması şart değildir. O zaman aşkın kendisi gelip sevgili olur. O varlık cemal-i mutlak olarak kainatı kuşatır.

Peki, aşk bir teslimiyet midir?


Evet, teslimiyettir ve hiçbir şekilde soru sormamaktır.

KİTAP ÖZETİ



Molla Kasım yağmurlu bir günde balık tutarken, yanına gelen bir adam bir deste kağıt uzatıp gider. Molla Kasım bu kağıtların şiir olduğunu görür ve bir tanesini okur. Hoşuna gidince, içlerinden başkalarını da okumaya başlar. Bazılarını beğenmeyip geçer, derken hoşuna gidenleri de gitmeyenleri de okuyup önündeki ateşe atarak yakar. Sonra uyur, rüyasında Yunus’u görür. O şiirlerin Yunus’a ait olduğunu öğrenir, çok üzülür ve bunları tekrar ondan dinleyip yazmak ister, düşer yollara ve onu bulur.
Sonra sözü Yunus alır, kendi hikâyesini Molla Kasım’a anlatmaya başlar. Yunus, Anadolu’nun Moğol akınlarıyla ve Bizans saldırılarıyla inlemekte olduğu, her gün katliamların yaşandığı, yokluğun insanları kırıp geçirdiği zamanların insanı olarak yaşanılan bu felâketi anlatır önce. Eşi Sitare’yi (asıl adı Elif olmasına rağmen, Yunus ona yıldız anlamına gelen Sitare adını vermiştir.), oğulları İsmail ve İbrahim’i bu felâketten korumak için ne büyük çabalar sarf ettiğini anlatır.
Ucasar’daki baskınlardan kaçıp, Temür Alp ve Satı Nine’yle birlikte Sarıcaköy’e gelirler; fakat Çekikgöz denilen Moğollar, burada da onlara aman vermez. Köylerini basar, tüm evleri ateşe verirler. İbrahim’i bu saldırılarda kaybederler ve her gün ölme korkusuyla yaşarken, Yunus tüm köyü başka bir yere göç ettirmek için keşif seyehatine çıkar. Dönene kadar Çekigözler Sarıcaköy’e tekrar baskın düzenlerler ve taş üstünde taş bırakmazlar. Sitare Çekikgözlerle mücadele ederken son nefesini verir.
Yunus’un fani hayatı aslında biricik eşi Sitare ve göz bebeği İbrahim’i kaybetmesiyle biter, daha sonra onlara kavuşacağı günü arzuyla bekler durur. Bir oğlu İsmail’i ise Sitare kuyuya saklamıştır ve orada bulup Satı Nine’ye emanet ederek tekrar Sarıcaköy’den gider. Tekrar döndüğünde oğlu İsmail’i fedailerin kaçırdığını öğrenir ve dünyası başına yıkılır. Kalan ömrünü, Tapduk Sultan’ın yoluna ve İsmail’i aramaya adar.
Tapduk Sultan, Yunus’un bir derviş ve sonra şeyh olmasını sağlayan bir Allah dostu, âlim ve şeyhtir. Onun dergahına giden Yunus, yıllarca ona hizmet eder. Dergâha odun ve su taşır. Bir ara Yunus dergaha bu kadar hizmet etmesine ve tasavvufa bu kadar kendini yakın hissetmesine rağmen, kendisine daha güzel görevler verilmediğini bahane ederek dergahtan kaçar. Tapduk Sultan gözleri görmeyen bir ermiş olduğu için, Yunus’u gönül gözüyle takip eder.
Yunus bir zaman yollara vurur kendini, gittiği yerlerde insanlar bunun ne kadar keramet sahibi olduğunu anlarlar. Mevlana ile tanışır, onun övgülerini kazanır. Yunus o zaman kendine bu gücü kazandıran Tapduk Emre’nin dergâhına dönme arzusu duyar. Düşer yollara; fakat kapısına vardığında geri çevrilir. Bir zaman bu hâl devam eder; fakat Yunus yılmaz bir derviştir ve Tapduk Sultan’ın gönlünü razı ederek dergaha kabul edilir.
Bir yandan oğlu İsmail’in özlemi yüreğinden günden güne artar. Onu bulmadan ölmek istemediği için, her fırsatta ona ulaşacak yollar arar. Tapduk Sultan, Yunus’un içindeki şiir yeteneğini fark eder. Büyük toplantılarda Yunus’la atışmalar yapınca, tüm dervişler Yunus’un tasavvuf aşkı ve becerisi karşısında boyun eğerler. Bir zaman sonra Tapduk Emre, “Sen artık burada kalmamalısın, bir şeyh olarak gezerek irşad yapmalı, kendi dergâhını kurmalısın.” diyerek Yunus’a büyük bir görev verir.
Derviş Yunus, tekrar yollara düşer. Gittiği her yerde irşad yapar, Allah’ın kelâmını yayar, insanlarla tasavvuf üzerine derin sohbetler yapar ve şiirlerini okur. Aynı zamanda oğlu İsmail’e çıkacak bir yol arar, Alamut fedailerinden, soğuk nefeslerden bir haber bekler. Son karar olarak, doğduğu köy olan Sarıcaköy’e giderek, orada bir dergâh kurmak ister. İsmail bu arada Arn Usta denilen bir celladın yanında yıllarca insanlara eziyet etmeye zorlanmış, Allah’a inancını yitirmiş, babasından nefret eder hâle gelmiş bir zavallı olarak yaşamıştır. Daha sonra babasını tanıyan fedailer tarafından oradan kaçırılarak babasını bulması için bir zamanlar dedesinin yaşadığı köye bırakılmıştır.
İsmail kaçırılırken yanına aldığı hazineyle kendisine bir çete kurmuştur ve yoldan geçen kervanlara, Alamutlulara saldırı düzenlemektedir.  Yunus ile İsmail’in yolları, bir dağ başında kesişir. İsmail ve çetesindeki kızanlar, Turakçın ve Yunus’u Alamut fedaisi zannederek pusu kurarlar. Vuruşma sonunda Yunus’un en büyük yoldaşı, arkadaşı Turakçın oracıkta boynundan yediği bir okla vefat eder. Zaten ikisinin de kılıcı yoktur. Turakçın, elindeki asaya Allah’ın verdiği kudretle savaşmıştır.
İsmail’in çetesindeki bir kişi, diğer kişinin öz babası olduğunu ona söyler. Önce inanmaz; fakat sonra onu öldürmek istemez. Yunus İsmail’i görmeden, Turakçın’ın ölümü üzerineyüzünü göğe çevirdiği anda kör olur. Sonra İsmail’i tanır ve onunla konuşur, konuşur. Ona, kendisini Sarıcaköy’e götürüp orada bir dergah kurmak istediğini söyler. Son dileği gerçek olur, dergâhına binlerce insan gelir, yıllarca onun eteğinden nice dervişler çıkar.
İsmail önce Allah’ı inkar etmiş ve babasına nefret kusmuştur. Fakat Yunus’un o güzel yüreği ve sabrı, oğlunu hak yoluna çevirmeyi başarmıştır. Hakk’a yürüdüğü anlarda, dilinden “Ben gelmedim davi için, / Benim işim sevi için, / Dost’un evi gönüllerdir, / Gönüller yapmaya geldim.” dizeleri dökülmüştür. İsmail’in yüreğine, Yunus’un oğlu olma gururu, binlerce dervişin gönlüne ise Dost’un evi yer etmiştir.

KİTAPTAN ÖZLÜ SÖZLER


Zalimim karnından aşı eksilmeye görsün mazlumun kanına ekmek doğrar da yer. Ama umutsuz olmamak lazımdır. Ayak kırıldı mı Allah kanat ihsan eder.
– Adalet duruluk ve doğruluktur.
– Adem alem içinde, alem adem içinde… İlla onu görmeye nur, gözden değil gönülden gelir.
– Murada ermek sabır iledir.
– Uyuyan kişinin gördüğü de, yaptığı da işe yaramaz.
– Dost dosta yar olmalı.
– Sevgilinin gözünden  akan bir damla, bir erkek için ya hazinedir, ya da hazineyle tartılır. Çaresizlik yollarınızı bağladıysa o damlayı görseniz de iç acıdır, görmezden gelseniz de.
– Mücadele azmi insanı zinde tutuyor.
– Nefsine ağır geleni sakın kimseye tatbik etme. Düşmanının dahi insan olduğunu unutma. İnsanoğlu için en kutsal ibadet çalışmak, doğruluk ve insan sevgisidir.
– Yanlış olan, zor olan, hüsrana götüren kulun hata yapması değil, hatada israr etmesidir.
– Bütün evreni kendini bilme yolunda bir kitap sayacağım.
– Senin olmayanı alma
– Mal ve mülk dervişin şeytanıdır.
– Bilgiden sıyrılmak, yetişkin iken çocuk safiyetine dönmek gibi.
– Kendi hakikatimi bilmeden hiçbir hakikati bilmeyeceğim.
– Bilgi irfan ile beslenirse kişi uyanık kalır.
– Din ehlini kin ehlinden ayır.
– İnsanın omzundaki en ağır yük cahilliktir.

BENİ ETKİLEYEN ÖZLÜ SÖZLER


Murada ermek sabır işidir :Beni etkileyen sözlerden biri oldu çünkü biz ne kadar çalışıp çabalasakda sabır olmadan başarıyı yakalamamız bence imkansız gibidir.Günümüzde sabırlı insanlara rastlamak zor bile ama bu sözle ne kadar anlamlı olduğunu okurken hissettim.Derviş olmanın önceliklerinden biri sabır ve ben okurken o dervişin çektiğini hissettim ben okumama rağmen dayanamadım burda yazarında payı büyük büyük ustalıkla yazmış.


 Uyuyan kişinin gördüğü de, yaptığı da işe yaramaz:Beni etkilemesinin sebebi gözümüze perde indiğinde ne yaptığımızn farkına varmayız, kime ve ne için yaptığımız önemsizdir çünkü farkında değilizdir.


Önce kendimizin farkına varıp bizi etkileyen etmenleri ortadan kaldırıp hareket etmemizdir.


En kutsal ibadet çalışmak, doğruluk ve insan sevgisidir:Bu sözün beni etkilemesinin nedeni benim yaşamımın doğrularından biri olmasıdır.Doğru işler ve karar vermemde beni en iyi yapıcak olan bu sözdür.Her insanda olması gereken söz olmalıdır.

Yanlış olan, zor olan, hüsrana götüren kulun hata yapması değil, hatada ısrar etmesidir:Her kul hata yapar ve ders çıkarması gerekir ama o hatada ısrar ediyorsa bildiğinden değil bilmediğinden bildiğini zannetmesidir.Önemli olan bilmediğini bilmektir sen o yanlışı yapıyorsan ve ısrarla üzerine gidiyorsan boş biri olduğunu gösterir.

Mal ve mülk dervişin şeytanıdır:Sadece derviş değil herkesin şeytanıdır.Daha fazlasını isterken kendimizden geçtiğimizi fark etmiyor dünyalık oluyoruz.


 İnsanın omzundaki en ağır yük cahilliktir:İnsan aslında bilmediğini bilse nefsini azaltabilse belki daha yardım sever ve kibri altında boğulmayan insanlar olabilirdi.Koskoca evrende nokta bile olmayan dünyada milyonlar içindeki bir insanız bu kibrimiz kime.

KİTABI İNCELEME

Bazı kitaplar vardır yüzlerce sayfa okursun içine bir türlü giremessin anca ikiyüzüncü sayfada içine girebildiklerimiz oluyor ama Od öyle değildi elime aldığımda direk yaşamaya başladım.  Öncelikle kitabın kapağı çok ilgi çekiyor. Kitabı okurken hiç sıkılmadım ve çok akıcıydı.

Çok kitap okuyan birisi değilim ama bu kitabı okurken sabırsızlandım, heycanlandım  ve beni duygu olarak her anlamda etkiledi diyebilirim. Kitapda ki  şiirler gerçekden çok güzeldi örneğin
Ten fanidir can ölmez
    Çün gitti geri gelmez
    Ölürse tenler ölür
    Canlar ölesi değil.
    Ete kemiğe büründüm
    Yunus diye göründüm 

şiirlerin ne kadar güzel olduğunuda anladım kitabı okurken.
Gelelim kitaba,kitabı okurken Yunusun oğluda mı? varmış dedim,kitapda ki o yaşlı adam Yunus Emre, genç adam ise oğlu idi. Evladın göstermemeye çalıştığı ama çok ağır bir sitem tüten, gürül gürül kırgınlık akan ama çıt çıkmayan bir baba hasreti vardı.Bunu kitabı ilerleyen sayfalarda anladım.
Yunus ile oğluna aynı duyguları vermiş hasret,ayrılık,kayıp,arayış ile yaşam vermiş.Benzetme yaparsak Yunus güneş olup aydınlatıyor ,oğlu ise güneşin olmadığı yerde karanlıkdaydı. Sitare ise aşkın en yoğunuydu.O yokluk savaş ve mücadele içinde sevgileri kat kat açan o insanlar nerede en ufak zorlukda su koyveren, yorulan, bıkan, kaçan günümüz insanı. O zamanlar çeyiz bir kap bir kaşık iken mühim olan ad iken, nasıl omuştu da bir ev bir arabaya, kata, yata dönüşüvermişti? Sanırım bunu da " aşkın en cıvık kıvamlı hali" 

Allah'a giden yol için nefes verilmişti ancak Yunus dönmemişti o yola. O yol Hacı Bektaş'tan Tapduk Sultan'a gidiyordu ve ne yazıkki aynı zamanda İsmail'den Samuel'e gidiyordu
Yunus Allah yoluna giderken Samuel ancak cellatlığa gidiyordu.
Artık odun taşıyan Yunus değil insanları doğru yola iten Yunusdu Derviş Yunusdu.


Derviş Yunusun  sevgilisine aşkı okurken beni çok etkiledi yıllar geçmesine rağmen hiç kimseye bakmayışı onu hep aklında bulundurması gerçek sevgi olarak nitelendirebilirim.Kitabın günümüzle alakası yok ama verdiği mesajların hepsi günümüzle alakalıdır.Beni etkileyen önemli mesajlardan biriside mana ile madde dengesi: Dervişlerin bolluk içinde Allah bizi bolluk ile mi ? imtihan ediyor demeleri bile beni insalık adına utandırdı, dediğim gibi mesajlar günümüzle alakalı insanlar daha fazlasını isterken onlar yokluk istiyor nefsimizi daha iyi geliştirmek için,kitabı okurken dünyalık olduğumuzun farkına vardım. Kitabın sayfalarında ilerledikçe kendimden utandım, Yunus Emre'yi hiç mi hiç tanımadığımı üzülerek anladım.Yunus Emre'nin bu kadar büyük bir derviş olduğunu bilmezdim, Mevlanayla karşılaşmalarını bilmezdim.. Kitabın bir yerinde diyor ki Mevlana, "Mana aleminde hangi mertebeye çıksam, orada derviş Yunus'un ayak izlerini gördüm".. Yunus Emre'nin zaman zaman Mevlana'nın sohbetlerine katılmış olduğu da söyleniyor. Yunus'un Mevlana ile ilk karşılaşması da çok etkileyici.Beni etkileyen yerlerden biri Molla Kasımın kitaba başlarken  "Hayatım boyunca hep çok şeye sahip olmayı değil, az şeye ihtiyaç duymayı istemişimdir."beni etkileyen sözlerden en önemlilerinden diyebilirim.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder